18 Mart 2024 Pazartesi

Midsommar

MİDSOMMAR

Merhaba sevgili okurlarım bugün konu aldığımız film “Midsommar”.  Filmi bana bölüm hocalarımın tavsiyeleriyle izleme şansı buldum ve sizlere de bu filmi kendi düşüncelerim ve kendi tarzımla yorumlayacağım. 

Ari Aster’ ın yazıp yönettiği ritüel filminin konusu şöyle: 5 tane üniversiteli genç, tatil için hazırlanıyorlar. Gençlerden ikisi sevgili ve araları çok kötü. Gruptaki arkadaşlarının İsveç’teki köyüne belli zamanlarda yaptıkları bir törene davet eder ve böylece tüm olaylar İsveç’teki törene gidilmesi ile birlikte başlar.


                                 


filmde köy ve insanları resmen cennetten bir parça gibi gösterildi ki gerçekten öyle gibiydi. Çiçekler, danslar, şarkı söyleyen beyaz güzel kıyafetli kızlar… bunları ilk gördüğüm anda kötü ya da dehşet verici olayların yaşanacağı aklıma hiç gelmemişti. 

Ta ki ritüelin yapılacağı ana gelene dek. Törende bu köyün iki en yaşlı üyesi önde eşlik eder tören bu iki yaşlı insan üzerine gerçekleşiyor. Ritüel boyunca tüm duyguları hissettim dehşeti, tiksinmeyin, hayreti… filmde kendi dini ve kültürel inancıma benzettiğim bazı unsurlarda vardı bunlara karşı yabancı hissetmeyip bildiğim bilgiler olması beni bir yandan filmin bir parçası gibi hissettirdi. 

Filmin sonunu 5 gencinde buradan kaçıp yaptıkları araştırmaları dünyaya duyurarak bu köyün kültürünü duyururlar diye kafamda kendi finalimi vermiştim ama filmden ters köşe yemek beni bir nebze mutlu etti her zaman tahmin ettiğimiz son olması bizi bir yerden sonra sıkmaz mı zaten? 

Velhasıl kelam film görsel, işitsel ve kurgu bakımından zengin bir film izlemenizi öneriyorum ben sonuna kadar 5 saniye ilerletmeden izledim sizlerinde beğeneceğinize inanıyorum. 

Bir sonraki haftaya teni bir film ile karşınızda olacağım bloğuma ve bana çokça sevgi besleyin haftaya görüşmek üzere. 

7 Mart 2024 Perşembe

The zone of interest

 The Zone of Interest

Bu gün ele alacağımız filmimiz başlıktan da anladığınız üzere the zone of interest. Öncelikle filmin her yerde yazan konusunu okuyalım; Auschwitz kampının yanında aileleri için ideal bir yaşam kurmaya çalışan kampın komutanı eşinin hikayesini konu ediyor. Auschwitz' in komutanı ve eşi, aileleri için en ideal hayatı inşa etmek ister. Bu amaçla kampın bitişiğindeki bir evi, kendileri için mükemmel bir hale getirirler. Orada çocukları ve hizmetkarlarıyla rüya gibi bir hayat yaşarlar. Ancak onların ölüm kampının duvarlarına bakan evleri, tren rayları ile gaz odalarının arasındadır. 




Filmi izledikten sonrasındaki düşüncelerimi sizinle paylaşmak isterim; 2024 senesinde Yahudi soykırımına dair bir film yapmanın pek etkileyici olduğunu düşünmüyorum. Çünkü çok fazla Yahudi soykırımı temalı film yapıldı ve içlerinden bazıları sinema tarihi için efsane oldu. Örneğin, çizgi pijamalı çocuk ve hayat güzeldir filmleri. Böyle büyük efsaneler varken 2024 senesinde Yahudi soykırımını tekrar işlemek ve insanları etkilemek bence çok zor. Zaten etkilenmedim de... yine de objektif bir inceleme olması için öncelikle filmin tüm yönlerini inceleyeceğim. 

Filmi diğer soykırım filmlerinden ayıran şey, katliama dair neredeyse hiç görüntü kullanılmamasıydı.
Filmin ilk dakikası siyah bir ekran ve ürkütücü seslerle geçiyor. İlgi çekişi akışı gibi hoşlandığım bazı tek tük yerleri var. Filmin tek vurucu kısmı Alman evine ilk gelindiğinde evi mükemmel bulan, evin hanımına yani kızına iltifatlar yağdıran büyükanne karakterinin filmin ortasında dışarıdan gelen çığlık seslerine ve yanık et kokusuna dayanamayıp bir mektupla evi terk etmesiydi. 
Film için ayrıca mesela ne gerek var dindar insanların korkusunu bu kadar sömürmeye? Bence gerek yok ama sömürmek çok kolay bir şey bu yüzden bol bol cin filmi çıkıyor. 

Evet kurgu çok ilgi çekici. Hikaye donuk, empati kurmamıza izin vermiyor, karakterler gelişmiyorlar, sorgulamıyorlar, bizi heyecanlandıracak herhangi bir olay olmuyor.

Filmin kötülüğünün sıradanlaşmasıyla alakalı, bu sebepten ötürü daha çok empati kurmamıza izin vermelilerdi ama hikayenin işleyişi çok yüzeyde kalıyor. Daha delice, daha uçlarda bir şeyler görmeliydik. Hikaye akışı, konu kadar ilgi çekici olmadığı için asla filmin içine giremedim. Kısa film olsaydı inanılmaz etkileyici olurdu.

Evet sevgili okurlarım bu günkü film analizimiz bu şekildeydi bir diğer haftaya başka bir film/dizi analiziyle tekrar karşınızda olacağım görüşmek üzere.  

4 Mart 2024 Pazartesi

The Social Dilemma

 

    The Social Dilemma

Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle internet kullanımı yaşamın her yerinde kullanılmaya başlanmıştır. İnternet kullanımının artışıyla sosyal medya hesaplarının kullanımı da artmaktadır. Sosyal medya kullanımının artmasıyla başta internet bağımlılığı ve sosyal edinimsizlikler beraberinde gelmiştir. Sosyal medyayı her ne kadar paylaşım yapmak, arkadaşlarımızı ve gündemi takip etmek için kullansakta büyük resmin arkasındaki gerçeği hiç merak ettiniz mi? Hiç neden bu kadar çok sosyal medya da dolaştığınızı, yarım saatte olsa telefonsuz duramadığınızı, kimin ne paylaştığını anında görememekten korkmanızı hiç merak ettiniz mi? Eğer ediyorsanız işte size mükemmel bir belgeselle karşınıza geldim “the social dilemma” belgeseli izledikten sonra edindiğim görüşlerimi sizinle paylaşmak isterim. 

Belgeselin temel fikri; yeni medya araçlarını üreten büyük şirketlerinin, insanların gündelik hayatlarının ve düşüncelerini bir çok açıdan anlamadan nasıl manipüle ettiğini ve bunu yaparken asıl ve gerçek amacının ne olduğunu izleyiciye aktarmak olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Yeni medya araçları olarak tanımlanan büyük sosyal medya platformları temsil etmektedir. Sosyal medya şirketlerinin insanı ikna ve manipüle etmekteki tüm gerçekleri kullanan mühendis icadı teknoloji olarak ele alınıyor. Mutsuz ve üzgün hisseden bireyler soluğu sosyal medya platformlarında alırken bu durumdan faydalanmak isteyen şirketlerin çeşitli manipülasyon araçlarıyla onları sosyal medyaya daha da bağımlı hale getirmeyi planlıyorlar. Kaydırma oranını daha fazlaya çıkarmak ve ekran süresini uzun tutmak için karşılarına çıkarılan arkadaş ve ya reklam önerileriyle sizi sosyal medyaya daha bağlı hale getirmek şirketlerin en büyük manipüle çakışmalarıdır.

Günümüz çağı teknolojisi ile yanlış bilgi dezenformasyonu oldukça artmaktadır belgeselde bunun da geçtiği bir kısımda “bilgi çağından yanlış bilgi çağına geçtik” sözleriyle yer vermektedir. Yanlış bilginin doğru bilgiye göre yayılımı altı kat daha fazla olması sebebi; şirketlerin yanlış bilgiden ettikleri kar daha fazla olmasıdır. Çağımızın yanlış bilgi çağı olması da böylece kaçınılmaz bir gerçektir.

Sosyal medya kullanımı sadece amaca yönelik olan toplumda değil sosyal medyadaki arka yüzü gören hatta o arka yüzü bizzat tasarlayan mühendisler bile bu platformlara karşı kullanımda vazgeçememe ve saatlerce vakit geçirmelerine sebep olan bir bağımlılığa sahiptir.

Belgeselin ısrarla üzerinde durduğu bir diğer şey ise algoritmadır. Algoritmaları birer kodlara gömülü olan fikirler olarak tanımlamaktadır. Algoritmalar, bizim gönderilere bıraktığımız yorumlar, beğeniler ve tepkiler üzerine şekillenip analiz çıkarırlar. Bunu kullanıcıya sunarak daha önce beğendiği, kaydettiği içeriğe benzer düzeyde koyarak onu manipüle eder. Algoritmaların bunu kullanıcıya sunarak kullanıcının daha çok sosyal medyada vakit geçirmesini sağlayan bir tuzak olduğunu kabul edebiliriz.

Sonuç olarak sosyal medya şirketlerinin, medya kullanıcılarını ve toplumu elde tutma ve hatta daha yenilerini kazanmak için insana verdikleri ruhsal sorunları açıklamaya çalışması ile dikkat çekiyor. 

Re/member

 Re/member Merhaba sevgili okurlarım bu serimizin son yazısıyla birlikte karşınızdayım. Bir veda olarak düşünebilirsiniz. Serimizin son konu...