1 Nisan 2024 Pazartesi

Bitter Moon

 Bitter Moon

Baharın gelişiyle birlikte bende bu haftanıza renk ve güzellik katmak için tekrardan karşınıza geldim. Umarım keyiflerimiz yerinde ve güzel bir bahar geçiririz diyerekten konumuza dönmek isterim. Bu gün görüşlerimi ve yorumlarımı belirteceğim film Bitter Moon ( Acı Ay). Polanski'nin yönettiği 1992 yapımlı gerilim filmi Bitter Moon ile birlikteyiz. Bitter Moon filmi aslında yeraltı edebiyatının bir dönem çok okunmuş olan Hınç Ayları kitabının uyarlamasıdır. kitabını okuyarak sonradan filmi izlemenizi tavsiye ederim.

Bitter Moon'da esintilerini gördüğümüz iki yeraltı edebiyatı yazarı var, biri Marquis de Sade. Sadeizm'e adını veren Fransız yazar Sade, birine acı vermenin ne demek olduğunu, nasıl bir zevk verdiğini romanlarında anlatıyor. 

Senaryoya ilham veren bir diğer yazar ise Leopold Von Sacher-Masoch, Sade'ın tersine mazoşizme adını veren Avusturyalı bir yazardır. Kürklü Venüs romanında bir kadının ona şikence etmesinden ne kadar haz duyduğunu anlatmıştır.  Bu da Oscar'ın başlarda Mimi'ye duyduğu kaz ile aynı.  

Yeraltı edebiyatı ayrıntısını verdim çünkü film bize yeraltı edebiyatında görmeye alıştığımız çok fazla sahne sunuyor. Yine de o kısma gelmeden önce filmin konusundan bahsedelim. 

Fiona ve Nigel evli bir çifttir ve İstanbul'a gitmek üzere bir gemiyle yola çıkmışlardır. Gemide Nigel Fransız bir kadınla karşılaşır ve kadından çok etkilenir. Nigel, yasak bir aşkın başlamaması için kendi duygularını bastırmaya çalışırken bu Fransız kadının sakat kocası Oscar ile tanışır. Oscar Nigel'e sakat olmasında en büyük rol oynayan eşiyle tüm yaşadıklarını anlatmaya başlar. 






Mimi (Fransız kadın) bir gün otobüste biletini unutuyor ve Oscar da bu genç güzel kadın için biletini feda ediyor. Oscar o günden itibaren Mimi' yi ilk kez gördüğü o otobüsün geçtiği yolları takip ediyor. Sürekli otobüsün içine bakıp Mimi' arıyor. Bir gün Mimi'ye bir restoranda rastlıyor. Bu ikili, kısa zaman içinde birbirlerine tutkuyla bağlanıyorlar. İlişkileri bir zaman sonra mazoşist bir hale bürünüyor Oscar Mimi'yi bir Tanrı gibi gördüğü için onun tarafından aşağılanmayı ve acı çekmeyi sever hale geliyor. 

Fakat hem Oscar'ın hem de Mimi'nin unuttuğu, psikologların senelerdir çözüm aradığı bir şey var. O da duyguların aniden değişebileceği gerçeği. Duygular asla aynı kalmaz. 

Oscar, bir süre sonra fark ediyor ki artık Mimi'yle birlikte olmak istemiyor. Filmin bu kısmı bana Romeo ve Juliet2in sevdiğim alıntılardan birini hatırlattı '' En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir,

aynı tat isteği, iştahı köreltir. Onun için ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin.'' Mimi ve Oscar'ın ilişkisini özetleyen şey buydu. Birbirlerini ölçülü sevmediler. Duygularını öylesine yoğun yaşadılar ki artık zirveye ulaştılar ve o zirveye bir kere çıktığında uzun süre kalmaya dayanamazsın. Yere çakılmak için gün saymaya başlarsın. Oscar ve Mimi de böyle bir kırılma noktasına geliyorlar işte. Aşklarının zirvesindeyken aniden ''insan'' olduklarını ve duyguların bir gün bitebileceğini, bıkkınlık vereceğini anlıyorlar. 

İkili ilişkileri bu kadar iyi özetleyen ve bir tane bile hata yapmayan, insan psikolojisine tam anlamıyla hakim olan yazarlara ve yönetmenlere bayılıyorum ve bu filmde de tam olarak bunları gördüm. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Re/member

 Re/member Merhaba sevgili okurlarım bu serimizin son yazısıyla birlikte karşınızdayım. Bir veda olarak düşünebilirsiniz. Serimizin son konu...