18 Nisan 2024 Perşembe

The Lobster

 The Lobster

Günlerden film serimize bugün kısmetse olur distopyası üzerine kurulu filmimizi konuşacağız.
Bu distopyada hayatta kalmak için belirli bir süre zarfında sevgili bulmak zorundasınız. Eğer bulamazsanız sizi hayvana dönüştürüyorlar. Yorgos sembolik anlatımı çok seviyor. Sadece filmdeki o kısa süre içinde sevgili bulma olayı bile muhtemelen insanların uymak zorunda kaldığı, istemsizce itaat ettiği '' sosyal saate'' bir eleştiri. bu sosyal saati kısaca açıklamak gerekirse, belli bir yaşa kadar kariyer ve sevgili yapamazsanız kendinizi eksik hissederek depresyona giriyorsunuz. Psikolojideki en kıza ve öz tanımı böyle.

Bilinçsizce otoriteye itaat ederken farkında olmadığımız bir şey var o da her insanın farklı bir gelişime sahip olması. Sosyal saat bu noktada yanlış ve bizi hiç hak etmediğimiz bir biçimde depresyona sokuyor. Çünkü işin aslı, uymamız gereken bir saat yok. Bu sadece bir baskıyla bize kabul ettirildi. 
25 yaşındaki bir insan okulu bitirmiş olsa da hemen evliliğe veya ciddi bir ilişkiye hazır olmayabilir. Sorumluluk alacak kadar olgun hissetmeyebilir. 25 yaşında olmasına rağmen yaşından çok daha küçük hissedebilir. Ergenliğe geç girmesi, çevresi, ailesinden gördüğü ilgi ve alaka... her şey gelişim sürecini etkilerken 25 yaşındaki birine evlen diyemeyiz. 

Distopya, yalnız insanları dışlayarak başlıyor ve yalnızlıktan keyif almanın hükümete batmasını anlatıyor. Sonra karakterimiz hiç istemediği bir ilişkiye başlıyor. Bu, ailemizin memnun etmek için bir an önce evlenmeye çalışmamıza benziyor. Yalnızlıktan keyif almak son derece ayıp sanıldığından yanlış kişilerle ilişki yaşayıp kendi kimliğini kaybetmeye başlayan bir ana karakteri izlemeye başlıyoruz. 









Distopyadaki bir başka eleştiri de hep iki seçenek olması. 
Mesela maskülen misin feminen misin sorulduğundan ikisine de ait hissetmemek diye bir seçenek çoğu zaman bizlere sunulmuyor. Tanrıya inanıyor musun diye sorulduğunda sana evet veya hayır seçeneği sunuyorlar. 

Filmde başrol adamımıza yönelimi soruluyor, gay misin hetero mu, diyorlar. biseksüel diye bir seçenek yok. Eğer biseksüel derse her iki seçeneği de seçmiş olacak. Toplumun buna tahammülü yok çünkü ikisini de seçmek kafalarını karıştırıyor. Bir süre sonra işler iyice kızışıyor. 

Yorgos'un Köpekdişi filminde de karakterler çok duygusuzdu bu filminde de aynı duygusuzluğu gördüm. hepsi kağıttan replik okuyor gibi hissettiriyorlar. Çaresizlik, mutluluk, şaşkınlık, üzüntü... 
Distopya olsa dahi hissedilmesi gereken en kolay en basit duyguları bize geçiremiyor. Yorgos'un ana karakterlerinin içleri bomboş. 
Yorgos2un işlediği konu, çoğunlukla aileye ve devletlere isyan.

Mesela bir ana karakterin isyan ederken meşaleyi kaldırmasını hayal edin. Meşaledeki ateş alev alev yanıyor ama seyircinin görmesi gereken şey, meşaleyi tutan kişinin yanan fikirleridir. Aslında karakterin meşaleyi tutma şeklinden değil, tutma sebebinden etkilenir seyirci.

Yorgos, karakterlerinin meşaleyi tutma sebebini ve yaşadıkları zorlukları değil de sadece o meşaledeki ateşin güzelliğini beyazperdeye yansıtıyor. Bunu sevmiyorum şahsen. Çok sığ karakterlere sahip. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Re/member

 Re/member Merhaba sevgili okurlarım bu serimizin son yazısıyla birlikte karşınızdayım. Bir veda olarak düşünebilirsiniz. Serimizin son konu...